Son bir iki haftadır sıradışı ve rahatsız edici bir zamandan geçiyoruz toplum olarak. Zannediyorum ki, ne/nasıl hissetmem gerektiği konusunda yaşadığım zorlukta yalnız değilim. Benim için Kabe’nin boş fotoğrafını görmekle başladı bu rahtsız edici durum. Mideme inen ağrı, içimi daraltan bir şekilde “n`olacak” bilirsizliğini getirdi birden.
Genel olarak, olağan virüs salgınları/hastalıkları olduğunda rahatımdır. 2010 yılında, Hac yolculuğuna çıkarken domuz gribi salgını vardı. Etrafımdakilerin, tedbirli olun hatta gitmeyin telkinine hiç oralı bile olmamıştım. Corona Virüsü ile ilgili de geçen hafta başına kadar neredeyse aynı şekilde hissediyordum. Fakat, Türkiye Sağlık Bakanı’nın açıklaması ile her şey 180 derece değişti. Üzerine okulların ve geniş katılımlı programların iptal edilmesi de tuz biber oldu. Kendimce harekete geçip, evimi ve ailemi hızlıca hazırlamam gerektiğini biliyordum. Sadece aileler olarak değil, toplum olarak da virüsten nasıl korunmalıyız konusunda çokça rehberliğe ihtiyacımız var. Aynı zamanda duygusal olarak kaygılarımızla ilgili de bilgilendirilmek gerekiyor. Bütün bunlarla ilgili düşüncelerimi sizinle paylaşmak istiyorum.
Beni en çok şaşırtan durum aslında bu konunun toplumumuzu ikiye ayırmış olması: sosyal medyada gözlemlediklerim, insanlardan duyduklarım sanki iki kutuplu bir yaklaşımın olduğunu ve insanların bir tarafta olması gerektiğini telkin ediyor. Bir grup; büyütecek bir olayın olmadığını, insanların olayları abarttığını, tuvalet kağıtları hakkında caps paylaşarak milletin delirdiğini düşünüyor. Diğer taraf ise; hazırlık yapmak gerektiğini, hayatın hiç normale dönmeyebileceğini, yiyecek ve sarf malzemesi stoğu yapılmasını telkin ederek insanlara korku salıyor ve dışarıya maskesiz çıkmıyor. Herkes kendisi gibi düşünmeyenlere saygı göstermek, onların korkusunu veya korkusuzluğunu gereksiz görmemek yerine hemen ‘diğerleri’ yaftası ile karşısındakileri eleştiriyor. Aslında; bu işin nereye gideceğinin tamamen bilinmediği böylesine bir durumda, farklı hissetmek kadar doğal bir şey olamaz. Saygılı bir şekilde, birbirimizin fikirlerine katılmayabiliriz. Hakkını vermem lazım: bu kadar korku çığırtkanlığının kol gezdiği bir medya ortamında, insanların marketlere koşarak rafları boşaltacağı sürpriz değil. Bu tepki bana çokta gereksiz gelmiyor. Nihayetinde virüs bütün bir toplumu etkiliyor/etkileyecek. Bu kadar büyük bir imtihandan geçerken ayrışmamalıyız. Son birkaç haftadır, aynı gemide olduğumuzu hayat bir kez daha bize gösterdi.
Evet, bir Müslüman olarak böylesi zor durumlarda nasıl davranmalı, içimizde sükunet ve huzuru nasıl bulmalıyız? Almamız gereken dersler var mı? Kuran-ı Kerim ve Peygamber efendimizin sünneti, bize bu konuda ne diyor? Bizi nasıl telkin ediyor? İnşallah biraz bu konuya zaman ayırıp bazı hatırlatmalar yapmak istiyorum. Peygamber efendimiz SAV’in hayatında kötülükten korunma ve şifa ile ilgili bir çok dua ve örnek mevcut. Konu bulaşıcı hastalıklar olduğunda, Hz Ömer RA’nın halifeliği zamanında yaşanılan bir olayda geçen meşhur hadisi şerif akla geliyor. Ömer RA, Suriye bölgesindeki askeri birliklere destek olmak üzere seferdeyken, Suriye bölgesinde bulaşıcı bir hastalığın salgın olduğu haberini alır. Vermesi gereken kritik bir karar vardır: Şehre orduyu sokarak kendisi ve askerlerinin hastalığa yakalanması, beraberinde ölüm tehlikesi ve dahası da hastalığın Medine’ye de yayılma ihtimali, veya şehre girmeyip yanındaki askerler ile orduya destek olamadan geri dönmek. Peygamberin ashabı ve topluluğun önde gelenleriyle yaptığı istişareler sonucunda aralarında iki farklı görüş oluştu. Sonunda Ömer RA şehre girmeden geri dönme kararını vererek, Medine’ye gitmek için askerlerin yönlerini döndürdü. Aralarında Ömer RA’ ın çok sevdiği sahabe Ubayda Bin Jarrah bu kararı sorguladı ve Ömer RA’a şöyle dedi. “Ya Ömer, Allah’ın yazdığından mı kaçıyorsun?” Ömer RA ise “evet, Allah’ın yazdığından, yine Allah’ın yazdığına kaçıyorum” diye cevap verdi.
O sırada bu konuşmaları duymayan sahabe Abdurrahman Bin Avf, yanlarına geldi ve “bu konuda bir bilgiye sahibim, Peygamber efendimizin ‘size salgın bir hastalığın bir beldede olduğu haberi gelirse, oraya gitmeyiniz; eğer ki sizin bulunduğunuz beldede bir salgın hastalık olursa da, oradan ayrılmayınız’ buyurduğunu duydum” dedi. (Sahih Bukhari 5396 and Muslim 2218)
Bir çoğumuz bu hadiseyi daha önceden duymuşuzdur, özellikle de son yaşananlar tekrar tekrar karşımıza çıkarıyor mutlaka. Buradaki en önemli mesaj, Peygamberimizin hastalığın olduğu yeri terk etmemiz ve hastalığı başka bir yere taşımamamızla alakalı tavsiyesi. Karantina uygulaması tam anlamı ile bu ve zaten uygulamada dünyanın her yerinde şu anda mevcut gibi. Bununla beraber, ilgili başka mesajların da olduğu kanaatindeyim.
İlk ve en önemli olanı ise, Kuranı Kerim ve peygamberimiz Muhammed SAV’ in hayatında, zamandan münezzeh bir çok örneğin, nasihatin olması. Sorularımıza ve sorunlarımıza aradığımız yanıtların, bunlarda mevcut olduğunu bilmenin konforunu bize sunuyor Kuran-ı Kerim. Sadece okumalı, anlamalı ve dinlemeliyiz.
Bir diğer harika çıkarım ise, her konuda farklı görüşlerin, fikirlerin olabileceği. Sorunun çözümünde farklı yaklaşımlar olabilir, ama bu kanaat ayrılıklarının hiçbir zaman nifak çıkarmasına fırsat vermememiz gerekiyor.
Ek olarak, o zamanın lideri Ömer RA, etrafındakiler ile istişarede bulunarak karar almıştır. Daha sonra da anladığımız gibi Ömer RA’nın içinden geçirdiği karar, aslında Peygamberimizin nasihatindeki karardı. (her zaman öyle idi). Ama Omer RA, bunu biliyormuş gibi davranmadı. Etrafındaki bilgili, tecrübeli ve güvendiği insanlara danıştı konuyu. Karar verdiğinde de etrafındaki tecrübeli kanaat önderleri de, bu karara uymakta tereddüt etmediler. Bu son nokta, bize ne kadar da düşünceli bir şekilde hareket etmemiz gerektiğini gösteriyor. Özellikle camiye, cumaya ve diğer dini ritüellere katılıp katılmamakla ilgili yapılan nasihatları dikkate alma konusunda, otoritelerin kararlarına saygı duymalı ve kararlara uygun davranmalıyız. Kararlar alınırken, toplumun hepsi göz önünde bulundurularak alınıyor. Bireysel olarak güçlü (bedenen ve ruhen) veya zengin olabilir ve hastalığın üstesinden gelebilirsiniz. Ama başkaları, sizinle aynı avantaja sahip olmayabilir. Dolayısı ile, etrafımızdakileri riske atacak durum ve davranışlardan kaçınmamız gerekir.
Son olarak Ömer RA’ın sözlerini dikkatle incelediğimizde “Allah’ın yazdığından yine Allah’ın yazdığına kaçıyoruz” cümlesi mevcut. Bu bir kader ifadesi. Bir çok kişi virüs salgınına “Allah dilerse zaten virüs bana da bulaşır” şeklinde yaklaşarak tedbiri ihmal ediyor. Elbette, ne olacaksa, Allah dilerse olacak zaten. Tevekkül etmek, ihmalkarlık, tedbirsizlik değildir. Tevekkül, Allah’a güvenmek, O’na kendini teslim etmek ve Allah’ın seni gözeteceğine tüm kalbinle inanarak “deveni sağlam kazığa bağlamaktır”. Allah bizlere dikkatli davranmamızı, yıkıcı olan şeylere karşı tedbirli olmamızı ve kararlarımızı alırken sorumluluklarımızı bilerek almamızı emrediyor. Nasıl bineğimizi çölde başı boş bırakmazsak, bu salgın durumuna da önlem alarak yaklaşmalıyız.
Sağlığımızı tehlikeye atacak durumlardan kendimizi sakındırmak zorundayız. Kendimizi tehlikeden korumak için aldığımız her türlü önlem de elbette Allah’ın bizim için yazdığı kaderin sınırları içerisindedir. Tabi ki bunu söylerken tedbir almak ile başkalarına zarar verecek kadar stokçuluk yapmak arasında bir ayrım olması gerektiğini düşünüyorum. Gerek yiyecek gerekse diğer sarf malzemeleri-tuvalet kağıdı veya temizlik malzemelerini-başkasının da almasına fırsat bırakmayacak miktarda stoklayanları görmeyen kalmamıştır herhalde. Başkalarının da istifade etmesine fırsat bırakmayıp, hatta diğer insanlara zarar verecek kadar rafları boşaltmak dinen caiz olmasa gerek. Bir denge bulmamız gerekiyor; kendimiz ve ailemize bakarken, komşularımızın da kendi ihtiyaçlarını giderebilmelerinin önüne geçmeyecek bir denge. Hatırlayalım, bir musibete karşı duruşumuz bizim zühtümüzü ve derecemizi gösterir, musibetin kendisi bizim derecemizi göstermez. Virüsün bize bulaşmış veya bulaşmamış olması, bizim doğru veya yanlış işi yapmış olduğumuza işaret etmez. Bu musibetle nasıl başa çıkmaya çalıştığımız bizim için bir göstergedir ancak.
Önümüzdeki bir kaç haftalık süre zarfında, belki evlerimizde ailemizle beraber oturup tefekkür etme fırsatı bulacağız. Haydi isterseniz hep beraber hayal edelim! Biliyoruz ki, bu salgın bize de uğrayacak ve ruhumuzu teslim etme sebebimiz olacak! Şimdi ne yapardık? Ne şekilde davranırdık? Hangi ibadeti yapmaya başlardık? Hayatımızda neleri değiştirir ve neler için af dilerdik? Yavaş yavaş tefekkür edelim ve sonrasında Allah’ın korumasının üzerimizde olduğunu ama bu dünyada bir süreliğine kalıp göç edeceğimizi bilerek yaşamaya başlayalım. Bu salgını Allah’a yakınlaşmak için bir fırsat olarak değerlendirip, kendimizde değiştirmemiz gereken yanlarımızdan işe başlayalım. Daha cömert olalım, etrafımıza daha fazla faydamız olsun. Çevremizde ihtiyaç sahibi olanlara salgından korunmak için gerekli malzemeleri içeren bir paket hediye edelim. Çocuklarından dolayı kendisine vakit ayıramayan bir anneye, çocuklarına bir süre bakarak hava alması için biraz zaman verelim. Unutmayalım, bu virüs bir ırk veya bir grup insana özgü bir şey değil. Bu bir salgın! Şeytanın tuzağına düşerek, suçu bir ırka atfedip, yabancı düşmanlığı ve ırkçılık yapmayalım. İslam’da ırkçılık yasaktır.
Dua edelim, sadece kendi ailemiz değil, komşularımız, şehrimiz, Muhammed Ümmeti ve bütün insanlık için. Peygamber Efendimiz SAW’in ailemizi korumamız için tavsiye ettiği şekilde Ayet-el Kürsi ve Fatiha (şifa olması niyeti ile) suresini okuyalım. Peygamber Efendimiz’in, ümmetinin öncekiler gibi toplu olarak yok olmaması içi Allah’a ettiği ve kabul olan duasının konforunu hissedelim.
Ya Rabbim, bizleri koru. Bugünkü sıkıntılarımızı sana yaklaşmamız için bir vesile kıl. Milletimizin birlikte hareket etmesi ve çevremize tebliğ edebilmek için bunu bir fırsata çevir. Ey Allah’ım, bu salgının bulaştığı kişilere sabır ve şifa ver. Hayatını kaybedenlere rahmet, kalanlarına sabırlar ihsan eyle. Ya Rabbim, Doğu Türkistan’da zor şartlarda olan Müslümanları koru, Filistinli Müslümanlara yardım eyle, savaş ve zulümden dolayı yerlerinden olmuşlara kolaylıklar ver. Ey Allah’ım bizleri koru! Amin
Amin amin
Amin ecmain inşaallah
Aminnn aminnn Ya Muin Rabbim razi olsun.
Amin amin.
Amin, Allah razı olsun sizden. Çok içten ve incelikli bir yazı olmuş, elinize sağlık